HIZ'a tabi mi? HIZ'a mani mi?
Uyandım.
Hızla
giyinip, evden çıkıyorum.
Durağa
giderken pastaneden en sıcağından bir poğaça kapıyorum.
Servisteyim
şimdi.
Sabah
trafiğine dayansam da sabahın 06:30’unda sigarasını içip, izmaritini fırlatıp
son dumanını suratıma üfleyen servis arkadaşıma dayanamıyorum.
07:30’da
şirketteyim. Mesaiye daha yarım saat var.
Ben
erken varıyorum çünkü bi yarım saat geç çıksam, 09:00’a doğru işe varıyorum.
Servis
şöforü de hesaplıyor tabi bizi bıraktıktan sonra 2.okul servisine çıkacak.
Çayımızı
kahvemizi yapıp günün her saati ekşi suratlarımızı çeken Bani Abla da
muhasebe yapıyor. Kim kaçta gelir, kaçta gider, kim çayına şeker, suyuna nane,
sodasına limon ister. Ve ay sonuna kadar çocuğun kurs parası nasıl denkleşir?
Her
sabah sadece kendime ait olan şu yarım saatlik nefes aralığımda ne bu rutinin
dayatma olduğunun, ne hızın beni miyop ettiğinin, ne bitmeyen trafiğin günde
ortalama 4 saatimi öldürdüğünün bilincinde sadece olmam gereken yerde, yapmam
gereken işi yapıyor, bebeğimi kucağıma almama 2 hafta kalmasına aldırmadan son
sürat çalışmaya devam ederek alışverişlerimle avunuyorum.
Öğle
aralarında Fulya ile yaptığımız yürüyüşler, hafta sonları eşimle soluklandığımız
sahiller olmasa, hiç güneş görmeden, hiç toprağa değmeden, hiç suya girmeden
büyüteceğim kendi tohumumu. Yapay gübre yerine, baz istasyonun altında, klima
mikrobunun taaruzunda, alafranga tuvaletlerin zehirli deterjanlarında,
mevsimsiz yemekhanelerin kuyruğunda ya da stresli topuk tıkırtılarının
çınlamasında, ortalama 14 saat iş hayatının baş döndürücü hızında, fırıldak
gibi dönüp durduğum günler..Aynı bedende iki kalple, ağırlaşacağına, daha da
ivme ile görünmez olana dek hıza adanmış, peşin ödenen bedeller…
Bebek
haberini henüz paylaştığımda hızla önüme konan engeller, hızla örülen yelekler,
hızla yapacağım alışverişler, hızla okuyacağım kitaplar, hızla gideceğim doktor
randevuları, hızla alacağım kilolar ve hızla öğrenmek istenecek bebeğin
cinsiyeti…
Hızla
işe ne zaman döneceğimin planları, hızla verilecek doğum sonrası kiloları, hızla
bebeğin alacağın kilolar, hızla anneliğe alışmam, hızla bebeği dışarı çıkarmam,
hızla eski halime dönmem ve her şeyi hızla yaptığım için tüm işlerimi
yetiştirebilmem.
HIZ
Mükemmeliğe övgü müdür?
Bu kadar
gaza basmak, bu kadar telaşlı yaşamak duyguları da aynı viteste takamadığımızdan
bazen stop ettiriyor bize?
Henüz
bebeğimi kucağıma almadan işe dönüş takvimim olmasa kimin işi yavaşlardı ki
oysa?
Mesai
saati kancalarına takılmak yerine işimi bitirdiğimde biraz güneşte
dolaşabilseydim, şirketin öz sermayesinden mi harcayacaktım sanki D vitaminini?
Yetiştirmem
gereken işler kadar bebeğime yetişmeye çalışsaydım biraz daha…
Ya
gerisinde, ya ilerisinde olmak yerine aynı ritimde atabilseydim tüm dünyevi
telaşlarımı..
Ne hızda
büyüdüğüne ne hızla geliştiğine değil de, nasıl hızlı geçip gittiğine
bebekliğinin odaklansaydım diyorum ya bazen…
Her şeyi
aynı anda yapmaya çalışırken yükselen tempomda biraz nefeslenseydim keşke.
Hıza
tabi olmak yerine, hıza mani olsaydım.
Yavaş ve
usulca yaşasaydım 40 haftayı ve ilk bir seneyi..
.......................................................................................................................................
Sonraki
yıllar azalan telaşlar, hafifleyen baskılar, büyüyen anneliğimle bugünkü ben ve
3 yıl önceki halim arasında kocaman bir zaman farkı var.
Özellikle
bu yıl, hem de iş hayatına dönmemle 35 saatimi okulda geçirdiğim bu yıl, daha
sakin ve değerli özannelik saatlerim oldu.
Geçiştirmeler,
üstünü kapatmalar, “daha küçük anlamazlar” yok.
Neler
var onu da başka zaman anlatırım şimdi biraz nasıl yavaşlıyorum ondan
bahsedeyim.
Gönüllü
sadelikle başlayan maceram, 2 yıl önce Seferihisar’a yaptığımız yolculukla
tohumlarını atmıştı. Yavaş şehir unvanıyla, doğal tarımı, şahane koyları,
çalışkan köylüleri, misafirperver esnafıyla, Seferihisar, Sığacık, Urla
hattında 10 gün boyunca her deliğe girip çıkmıştık. O tatil aslında önceki
alışkanlıklarımızı kırdığımız ve özgürleşerek öğrendiğimiz ilk tatilimizdi.
Yanımıza
çok eşya almamış, gereksiz alışveriş yapmamış, zincir mağazalara uğramamış, hiç
fast food yememiştik. Yerel beslenmiş, ücretsiz plajlarda yüzmüş, akşamları
kaldığımız pansiyonun önünde diğer tatilcilerle sabahlara kadar muhabbet etmiş,
çiğdem çıtlamıştık.
Sürekli
yapılacak bişeyler bulmaktan vazgeçince bol bol okumuş, dinlenmiş, yöreyi
keşfetmiş ve doğayı izlemiştik.
Defalarca
güneşin batışını izlemişti kızım, hem de her keresinde aynı komik şaşkınlıklaJ
Eşime
kabak çiçeği dolması yedirmiş, hardal kavurması, deniz börülcesi tiryakiliği
yaratmıştım.
Akşamları makyajsız dolaşmış, çocuğu yıkamamış tuzlu tuzlu yatırmıştımJ
Yavaş
tatilden dönünce beslenme alışkanlıklarımızı düzenledik. Çocuğumuza
yedirmediğimiz şeyleri biz de bıraktık. Fast Food o zamandan beri tüketmiyoruz.
Döner’e bayılıyoruz.
Sert ve yüksek kondisyon isteyen sporları da zorunlu
olarak bıraktık, daha esnek seçeneklerle gevşiyoruz.
Yavaş
ebeveynlik de bu farkındalıklarla kendine mesken buluyor. Acelemiz yok diyoruz,
özensizce salıvermek gibi değil de, düşünerek hareket ediyoruz.
Yavaşladığımda
etrafımda ve dünyada olan bitenin daha farkında olduğumu biliyorum.
Beni yavaşlamaya
motive eden şeylerin başında aşırı güçlü durmanın zorluğu, stres, gerçeklikten
kopma hissi, hızlı ve tempolu kadınlık, ekranlarla mücadele gibi konular
geliyor.
İş yaşamında hızımdan dolayı gözden kaçırdığım küçük ancak kuvvetli
detaylar yüzünden de yakalayamadığım fırsatlar olmuştu zamanında..
Büyük
resmi gören, pratik yapım ne kadar güçlüyse, Başak burçlarında özendiğim
detaycı ve dikkatli çalışma zayıf yanlarımdı, yavaşlamayı erdem sayarak bu
alanları onarıyorum.
Hız Egosentrik
bireye, yavaşlık ve sadelik world centric bireye kılavuzluk ediyor.
(bunlar
ne demek? bir sonraki yazıda)
Böylelikle
yavaşlamak dünyada daha hafif bir etki bırakıyor. Daha az çöp, daha az atık,
daha az randevu ve karbon salınımı, daha az teknoloji gibi..
Yavaş
yaşamla daha dengeli ve bütünsel bir yaşam tarzına evriliyoruz.
Yavaş
yaşam hayatımızın kalitesini olumlu ve olumsuz etkileyen faktörleri fark
etmekle başlıyor.
Sevdiğimiz
ve haz duyduğumuz şeyleri bir tık arttırmakla devam ediyor.
Bazıları
değişimi hızla yapıyor ve eski yaşama meydan okuyarak, ben daha sakin ve her an yaşadığım farklılığı
hissederek ilerliyorum.
- Asla yatmadan önce sosyal medyaya takılmıyorum. Zaman zaman sosyal emdya diyeti uyguluyorum. Bazı uygulamaları da kaldırdım: Snapchat gibi.
- Sınırlarıma daha hakimim ve sınır ihlalinde gerekli uyarıları yapabiliyorum
- Bir durumda bir kez limit aşılınca arkası geleceği için, ilişkilerde de daha yavaş gitmenin avantajlarını görüyorum.
- Yavaşlamanın parlattığı gözlüklerimle miyobuma çare oluyorum, çevremdekilerin gerçekte neler yaşadıklarına daha dikkatli ve özenli bakabiliyorum. Daha fazla destek ve ilgi verebiliyorum.
- Fırsatlar ve ilhamlar daha mı çok karşıma çıkıyor yoksa yavaş geçtiğim için daha mı fazla net görüyorum pek emin değilim ama şu bir gerçek ki, daha fazla tesadüf ve “Kaynanan seviyormuş” durumları yaşıyorumJ
- Uyku, yemek ve bireysel zamanlarımı es geçmemek hem kalitesini hem de keyfini arttırıyor. Tecrübe ile sabit, en temel ihtiyaçlara en büyük hörmeti gösteriyorum.
- Kendimde bilmediğim şeyleri keşfe çıkıyorum: Sürmediğim yollar, denemediğim tarifler, izlemediğim filmler gibi eylemler ve bendeki etkileri, sonrasında etkileşimde olduğum insanlardaki izdüşümleri ve yine bana geri dönüşleriyle içinde olduğum çembere olan hizmetimi değerlendirme fırsatı buluyorum.
Doğadan
uzaklaştıkça daha kolay yönetilebilen insanlığı kendimde deneyimliyorum.
Sanırım doğaya yaklaştıkça daha zor ikna olan biri oluyorum.
Bu ara
bol bol Prof. Dr Kemal Sayar okuyor, Khan Akademiden Sosyoloji dersleri
öğreniyor, semt pazarında taze enginar arıyorum. Okulda No Impact Man izliyor,
İkinci el alışveriş yapıyor, Hindistan cevizi yağı ile saç ve yüz bakımı
yapıyorum. Dişeti kanamalarına da iyi geliyor, ağzımda çeviriyorum.
Kara
dut, taze bakla, yaban mersini ve iğde bugünlerin başrolleri…
Polen
alerjisine mesir çayı, yorgunluk ve halsizliğe B12 ve balık yağı, çocuğa
ekinezya şurubu, eşime sarımsak kürü..
Soğuk
Nisan günlerinde en çok Çay’a inanıyorum.
Bende
haberler, çözülmeler ve ilerlemeler böyle, peki siz neler yapıyorsunuz?
Direkt
mesajlarınız ve mailleriniz beni ilham ve enerji ile dolduruyor.
Bu
yazımda özellikle teşekkür etmek istedim.
7000
kişi olmuşsuz.
Övgü
çabaya tutulmuştur.
İyi ki
varsınız!
Burcu
Yorumlar
Yorum Gönder