Beyaz İstasyon
Hatırlayamadıkların , geleceğindir!
İnsanın ilk hatırladıkları ne kadar geçmiştedir ? Kendi kişisel tarihinde ne kadar geri gidebilir hafıza makinesi? Hayatının ilk 3 senesi beyninin hangi kilitli dolabındadır? En iyi ihtimalle 2 diyelim.
Doğdun, emdin, emekledin, ilk tattığın karpuzun lezzeti, ilk güldüğün kişi, ilk gördüğün rüya, ilk bastığın toprak, denizin tenini öpmesi, başına geçen güneş, dokunduğun kar, çıktığın ilk seyahat,en sevdiğin oyuncağın, hiç beğenmediğin o tat, elini tuttuğun ilk arkadaşın, giydiğin ilk bayramlığın, ilk misafirliğin, ilk kelimelerin, ilk ateşlenmen, ilk banyon, ilk alışveriş turun, ilk korkun, ilk yanlız uyuman ve ilk, ilk, ilk...
Oysa seni sen yapan en büyük bilgi ve deneyimlerin ruhuna yüklendiği en özel yıllar değil mi hayata geldiğin ilk yıllar. Peki nerede bu gizli bellek? Hem yaşadığın, hem öğrendiğin hem de keşfettiğin bu yıllardan daha yoğun ve zor yıllar olmasa gerek.
Bir bebeğin günlüğü olsa ne yazardı acaba sayfalarına?
-Bugün ilk kez sırtıma kadar kaka yaptım, acayip rahatladım.' mı?
-Annemin koynunda sonsuz bir huzurla etrafı inceledim. ' mi?
-Parmaklarımı batırdığım şu renkli yumuşak şey, çok keyifliydi!' mi?
Anne karnında kayıta başlandığı ispatlanan bebek beyni, büyüdükçe gereksiz olan bilgileri siliyor mu? Neden hatırlamıyoruz bebekken yaşadıklarımızı da ruhumuza işlenen nakışları, atlas gibi seriyoruz büyüyüp vakti zamanı geldiğinde.
Bebek ya da küçük çocukken eksikliğini yaşadığımız şey nasıl oluyor da ilk gençlikte kapımızı açtığımız şiddetli duygulara dönüşüyor.
Ve nasıl oluyor da o zamanlar yoğun olarak yaşadığımız coşkular, ileride hayatımızın mihenk taşı oluveriyor.
Kafamda bu sorularla oturdum bugün yazımın başına.
Kendime bir mola verdim ve başladım yazmaya, pek de düşünmeden ve ruhumdaki dağınıklığı düzenlemeden.
Yazmak; açık seçik, belli belirsiz, içten ve dengesiz, muzip ve kesintisiz, bazen sivri dilime isyan, bazen kırılgan ruhuma hezeyan duymadan yazmak arzusu içindeyim.
Blogumun yeni ismi Beyaz İstasyon.
Hayatıma, aileme, işime, çevreme ve dünyaya olan benzersiz yolculuğumda kısa ihtiyaç molalarım, bir kahve içimi süresince açtığım ruh kopartmanlarım.
Bazen yemekli vagonda, kırmızı bir kadeh eşliğinde geçiyor günlerim. Bazen 3. sınıf vagonda halime şükrederim. Ama illaki o ilk istasyonda iner, trenime uzaktan bir göz gezdiririm.
Ona bakıp dinlendiğim, meraklandığım, vazgeçtiğim bazen, amma illa ki geri binip yolculuğuma devam ettiğim mola dönüşlerime kadar, benimle olan yol arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ederim.
Büyüdüğüm o büyülü evin bahçesine bakan istasyon, bana bu gece ilham perisi oldun. Beyaz ile taçlandırdım seni. Tıpkı AyPrensesimin pamuk elleri gibi.
Vira Bismillah!
Yorumlar
Yorum Gönder