Sade Ebeveynlik: Ekran
Merhaba,
Dün yazdığım Barbie Sorunsalı içerikli yazımdan
sonra ,
okuyucularımdan gelen talep ve içerik planıma göre araştırmaya başladığım
bir diğer muzdariplikler güreşi konusuna daha yelken açıyoruz, yelkenler fora!
Google’a “Youtube videolarının çocuklara zararları,
oyuncak tanıtım videolarının psikolojik etkileri, oyun hamurundan yapılmış
yumurta açma videolarının çocuklara etkilerinin il bazında istatistiği gibi …”
aramalarla yüklendiğimde ele avuca gelebilecek hiçbir cevap alamadım.
Ancak bu sorularımı İngilizce yönelttiğimde, 1.250.000 tane sonuç olduğunu
iddia eden Google’a hayret edip, tek tek başlıkları incelemeye başladım.
Dünya’da bu konu kapsamında, neler yazılmış bakmadan önce biraz kendi çıkarımlarımı, hatalarımı ve çıkardığım dersleri paylaşayım:
Ebeveynlerin neden bu kadar ekran teklif ettiği
konusundan başlayalım.
Zararlarını az çok bilip kabul ettiğimiz ekranları, (TV,
Tablet, Telefon, PC vb tüm cihazların hepsine ekran denilerek bahsediliyor) çocuklarımıza
ilk teklif eden, hayatlarına dahil eden sonrasında da taleplerini yönetmekte
sıkıntı çeken biz anne-babalar son derece BIKKINIZ!
Bıkkın olmak:
Zamansız olmak, plansız olmak, yardımcısız olmak,
yorgun olmak, uykusuz olmak, ev işlerine boğulmuş olmak, duygusal yoksunluk
yaşamak, ekonomik sıkıntılarla uğraşmak, iş hayatındaki streslerle uğraşmak,
evliliklerdeki sorunlardan bıkmış olmak, yeni bir bebeği beklemek, kardeşler
arasında savrulmak, bir yakınını kaybetmek, yasal işlemlere kafayı takmak gibi
onlarca nedenden birine bağlanabilir, birden fazlasıyla da ortaya karışık
ruhumuza servis edilebilir..
Her bir annenin, her bir babanın öyküsü farklı ve
nevi şahsına münhasır. Ortak olduğumuz Gökyüzü ise oldukça renkli ve kalabalık
düşünceler bulutu ile kaplı…Bulutlar üzerimizde gezdikçe nefesimiz daralıyor ve
BIKKINLIK denen illet, boğazımıza yapışıyor. Ebeveynlik yolculuğumuzda
hepimizin en az 1 kez başına gelmiştir, öyle değil mi?
Biz yeni nesil ebeveynler, helikopter anne babaların
üretimi olarak sınırlı sayıda piyasaya sunulduk (doğum kontrolü) .
Şu “çocukla kaliteli zaman” söylemi aklıma hep
Leonardo di Caprio’nun Inception filmini getirir. Bu tezi aklımıza kim ne zaman
nasıl soktu bulamıyorum ancak kaliteli zaman geçirmek adına, daha kaç karton
kağıt keseceğimizi, kaç tuvalet kağıdı rulosundan oyuncak yapacağımızı, kaç
zeka seti tamamlayacağımızı, kaç park kaç bahçe gezeceğimizi, kaç bin sayfa
kitap okuyacağımızı, kaç çeşit oyun oynayacağımızı, kaç müze, kaç AVM, kaç
bilmem ne gezeceğimizi şaşırmış durumdayız. Çoğul konuşurken eşimle kendimi
kastediyorum. Tıkanıyoruz, bir yerden sonra oyun üretemiyoruz, hele de işten
gelmişsek ve evde yemek yoksa, birimiz mutfağa birimiz alışverişe gittiğinde,
kaliteli zamanlar yandııııı diye ortalığı velveleye vermekten bile BIKMIŞ
durumdayız. 3 senede nasıl tükendik, nasıl etkinlik ve aktivite bağımlısı olduk
daha önce biraz bahsetmiştim. İlk 6aydan sonra başlayan Oyun Okulları, Etkinlik
Alanları, Tiyatrolar, Gösteriler, 3 yaşına gelene dek tuttuğumuz ajandalar,
Hafta Hafta takip edilen gelişim planları, Persantil Tabloları, Mucize Haftalar
aplikasyonları gibi tüm saz arkadaşlarımız ve biz artık sahneden inme vaktinin
geldiğini anladık. Sahneyi gerçek sahibine (evlat) teslim etmenin vakti, çoktan geldi,
geçiyor bile…
Konuya devam edelim,
Bakım, özellikle bebeğimize bakmak çok dikkat,
yüksek konsantrasyon , sabır ve enerji gerektiriyor.
Tahammülümüz azalıyor, bazen tükenen sabrımız bizi gülme/ağlama krizlerine sokabiliyor. Uzun bir duş almayı
özlediğim çok günlerim, tuvalette yalnız kalmak istediğim çoook anlarım oldu.
Kapının önünde kıyameti koparırcasına ağlayan çocuk, 5 dakika ortada görünmesem
ağlamaktan katılan yine aynı çocuk. Molalara ihtiyacımız olduğunda, evdeki
sorumlulukları sırtlandığımızda, sadece 2 dakika sırtüstü uzanmak istediğimde
açtığımız herhangi bir ekranın masumiyetini hızla şeytanlığa dönüştürdüğüne göz
göre göre izin verdik.
Çünkü henüz annemi dinlemenin tadına erememiştim.
Annem, bırak kendi kendine oynasın, ben 3 çocuğu
nasıl büyüttüm der beni sırtımdaki yüklerin altında ezilmekten alıkoymaya
çalışırdı. Ben de “çalışan anne “ evladı komplekslerinden görece fazla
olduğundan “senin yapmadıklarını da yapacağım” savunma mekanizmamı devreye
sokardım. Şimdi bir uzmandan “Self-directed play!” lafını duyunca, “ay annem
demişti!” diye haykırıyorum.
Bildiğimiz , geleneksel: KENDİ KENDİNE OYNAMAK!
Çocuğun kendi kendine seçtiği, başlattığı, bağımsız
olarak oyuna benliğiyle de girdiği oyunlarda, izleyici koltuğuna oturduk.
Yanında ojemi sürerken, bloguma görsel ararken, fasulye ayıklarken, ya da
ayaklarımı uzatıp kahvemi içerken sadece eşlik ettiğim ve talepkar olmadığım
oyunlar.
Aynı şekilde eşim de, kendi işleriyle uğraşırken
aynı anda çocuğun sorduğu sorulara cevap vererek, oyunun takıldığı yerlerine
fikir vererek o gün oynanan oyun neyse eşlik ediyor. Onunkiler daha fazla
fiziksel aktivite içeriyor. Telefon görüşmelerini yaparken bir yandan evde
saklanan kızımızı arayabiliyor mesela.
Bu bağımsız oyunlara bildiğiniz gibi bebekler de
dahil oluyor. Uzun vadede vedalaşmak istediğimiz hala birkaç bebeğimiz var,
yaşla da alakalı buluyoruz, tercihler yıllar içinde de değişebiliyor.
Bu oyunlara başladığımızdan beri, youtube
videolarını sonlandırdık. TV’de sadece tek kanal ve saat sınırlaması getirdik.
Eline tablet hiç vermedik. Hatta ilk geçişi sert yapıp evde interneti de
kapattık.
Şimdi yeniden açtırsak da küçük hanımla bu bilgiyi henüz paylaşmadık.
Peki ne kazandık?
Daha fazla kendini yönetebilen, öz disiplini artmış,
özgüven tazelemiş, sosyal ve duygusal olarak kendini net ifade edebilen, daha
yaratıcı düşünebilen bir çocuk. Uyuşmuş bakan gözler, fazla çizgi film izlemekten
düşen algı ve rüşvet olarak ekranları kullanma çabası sona erdi. Gerçek şu ki,
ekranla ilişkisi kararında olmanın belki bir tık üstünde bir aileydik. Hiçbir
zaman bu konu gerçek bir sorun olmadı evimizde. Eşim de ben de bu konuda biraz
hassas olduğumuz için fazla dikkatli davrandık. Yukarıda bahsettiğim hazin
tablo 3-5 defadan çok olmamıştır. O dönemler de eşimin ameliyat geçirdiği zor
zamanlara tekabül eder. Yine de önüne geçtiğimiz bir çok riskin farkındaydık.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Biliyorum ki hiçbir ebeveyn çocuğunun obezite, dil-bilişsel gelişimiyle ilgili
sıkıntı yaşamak, DEHB ‘nin altında kalmak istemez.
ŞİMDİ EKRANI KAPATSAK?
Şu referansa göre: (https://www.aap.org/en-us/about-the-aap/aap-press-room/pages/american-academy-of-pediatrics-announces-new-recommendations-for-childrens-media-use.aspx)
Aşağıda ekran
kullanımın çocukların yaşlarına göre dizaynını paylaşacağım:
AAP:
AMERİKAN PEDIATRİ AKADEMİSİ
0-18
AY:
EKRAN YOK
18-48
AY:
AAP Ekranın 18. aydan sonra eğitimin başlangıcı için yararlı olduğunu
belirtmekle beraber, çok da ikna edici fikirler ortaya koyamaz.
2-5
YAŞ:
GÜNDE 1 SAATTEN AZ
5
YAŞ VE ÜSTÜ :AAP Belli bir saat sınırı vermemekle
birlikte velilerin ekran konusunda, mümkün mertebede kısıtlayıcı olmalarını
tavsiye eder.
Bizim nesilde,
“Bak nasıl tableti kullanıyor!” diye övündüğümüz 2
yaşında çocuklarımız,
Kaşığı ağzına götüremezken minicik parmaklarıyla
telefondan müzik/ oyun açan yavrularımız,
Büyüklerin teknoloji istismarına uğradıktan sonra
bir de sosyal medyada büyüttüğümüz evlatlarımız “normal” kabul ediliyor.
Bunu kabul eden ve buna uygun davranan, çocuğun
eline cihaz vermek dışında benzer davranışlarla topluma uyanlardan biriydim,
evet. Ekrandan/ cihazdan ayırmak için
mücadeleye girmemi gerektirecek durumlar yaratmasam da çevremde birçok kez
şahit olduğum ve ailemizin de yaşama ihtimalinin olduğunu düşündüğüm bir konu:
Kopamamak…
Şimdi Independent gazetesinde geçen bir makaleye
göre;
“Bazı
uzmanlara göre, bu cihazlar belli şekillerde kullanılırsa, çocuğun beyin
gelişiminin en önemli unsurları olan “algı, odaklanma, motor beceriler,dil ”
becerilerini olumsuz yönde etkiler. Hatta görme yetilerini de zayıflatabilir. Teknoloji
firmaları ve uygulama geliştiricileri, “e-öğrenme” veya “eğitim” gibi kilit
kavramları kullanarak, ürünlerini olduklarından daha masum göstermeye
çalışırlar. “
Sizce bu cihazların, çocukların küçük ellerine denk
gelecek şekilde tasarlanması, minik parmaklarını kaydırdıklarında
karşılaşacakları dünyaları kontrol etmeleri tesadüf mü?
Tabii ki hayır..
Oyundan, müzikten, video’dan uzak kalsa bile,
uzaktaki akrabalarıyla görüntülü görüşmek için dokunmatik ekrana temas etmesi gerekecek.
2011 yılında, IPAD piyasaya sürüldükten 1 yıl sonra,
daha önce % 10 dolaylarında olan 2 yaş altı ekran kullanıcısı çocuk oranı, tam
4 kat artmış. 2013 yılında Fransa’ya baktığımızda ise bu oranı %58 olarak
görüyoruz. Ülkemizde herhangi bir bilimsel veriye ulaşamadığım gibi, aşağıda
paylaşacağım linkte eğitim hayatındaki öğrencilerin medya kullanım
alışkanlıkları ile ilgili bir çalışma ile sınırlı kalındığını anlıyorum. Okul
öncesi ekran kullanımıyla ilgili resmi ve bilimsel bir veri sağlanamamakta
çünkü bu araştırmayı yapacak zümrelerin , tanımları yaparken cevaplayamadığı
sorular oluyor. Hepimizin olduğu gibi:
Videoların dil gelişimine katkısı olması iddiası
Videolardan yabancı dil öğrenme iddiası
Gelelim tüm yaş grupların sabit davranış ve söylem
tiyolarına:
“Uzmanların söylediği şu:
Yaşa göre belirlenmiş uygun süreler içinde, bir kere
evde izin verilecek ekranın tanımını baştan yapmalıymışız.
“Evet şimdi 30 dakika TV-Şu Kanal”
“20 Dakika Tablet, Şu işlem (Oyun, video, ders)
“Bu akşam A dizisini izleyebilirsin”gibi..
İkincisi içerik: Interaktif mi değil mi?
Üçüncüsü de çocuk ekranla etkileşim kurarken tamamen
yalnız mı? Kontrol noktası var mı? Bakıcı, büyükler vs
Yapılan araştırmalar TV’nin zararlarını net bir
şekilde ortaya koysa da diğer ekran elemanlarımız henüz araştırmalara güçlü
veriler verememekte. En azından ekran yoksunluğu gibi bir mücadele dönemi
başladığından emin olabiliriz ve okul çağındaki çocukların ekransız
kaldıklarında yoksunluk yaşayabilme ihtimallerinin olduğunun farkındayız. Bu
sahip olamama, erişememe durumlarının da derslerine, hayatlarına olan
konsantrasyonlarını zedelediklerini görmekteyiz. Herhangi bir istatistiğe
dayandıramasak da..
Zamanında bizim de başvurduğumuz ekran tabanlı çocuk
bakıcıları, çocukları fiziksel dünyadan koparıyor, malum anne-baba etkileşimini
de baltalıyor. Özellikle okul öncesi grubundaki çocuklar hem oyuncaklarla
manipule ediliyor hem de ekranlarla evdeki satın alma davranışını belirliyor.
Yazının en başında geleceğim konuya bir türlü
varamayıp, bir sonraki yazıya bıraksam da, başımdan geçen, bugün de bir
okuyucumun paylaştığı bir örnekle yazımı tamamlayayım.
Disney’in 5 sene önce yarattığı kahramanın kalbi, bugün
tatlandırıcı olarak kızımın bağırsaklarında atıyor. Nasıl mı ?
Disney piyasaya Karlar Ülkesi diye bir çizgi film
sokuyor. Elsa & Anna isminde iki karakter yaratıyor. Önce filmini izliyor
(50tl) , sonra kitabını satın alıyoruz (20tl). Ardından arkadaşımızın kızında
gördüğümüz Anna ‘yı o hafta oyuncakçıdan alıyoruz (50tl) 1 ay sonra da Elsa’yı
(50tl) , Halası bizden habersiz hediye getiriyor aynı bebekleri (100 tl),
Babaannesi minyatürlerini alıyor, çantaya atmalık (30tl) Teyzesi nevresim
takımını hediye ediyor (100tl) Anneannesi Çantasını (70 tl), Arkadaşım
ayakkabısını hediye getiriyor (70tl) Ben yazlıkta havlusunu alıyorum (20tl) Bikiniler
de tabii (50tl) Sandaletler var (70tl), Kırtasiye Setleri (ortalama 50 tl),
Kostümü alamadık ama elbisesi yine Babaanneden hediye (50 tl) , Memlekete
gittik teyzeler takımlar almış, altlı üstlü, (100tl), geçenlerde de babasına
meyveli yoğurdunu aldırmış. Üzerinize afiyet 3 paket yemiş, Anlayacağınız
Elsa& Anna klozette, aynı bizim toplam 880 TL gibi!
İşte Ekran Ekonomisi…
Sevgiyle, Burcu...
Referanslar: http://www.medyaokuryazarligi.org.tr/userfiles/files/kullanimaliskanlik2013.pdf
http://www.independent.co.uk/life-style/health-and-families/does-spending-too-much-time-on-smartphones-and-tablets-damage-kids-development-a7067261.html
https://www.psychologytoday.com/blog/behind-online-behavior/201604/what-screen-time-can-really-do-kids-brains
Yorumlar
Yorum Gönder