Türkiye Cumhuriyeti'nin İlk Sade Kişiliği
Merhaba,
Sade
ve minimalist, yavaş ve sakin bir hayat tarzına evrilirken ilham aldığım en
önemli insanlardan ilkini, Mustafa Kemal Atatürk’ü ağırlamak istedim blogumda;
Gerçekçi
ve açık düşünce yapısı ile davranışlarındaki kontrolü sağlamakta rol model
olan, duygusal hezeyanlarını ve nefsini, kararlarından sıyırabilen, salt ve pür
bilgi ile vicdan zekasına hizmet edebilen, icraat ve manevralarıyla tüm dünya
tarafından hayranlıkla takip edilen zarif kişilik.
Mustafa
Kemal yaşamını ve sorumlu olduğu yaşamları kurgularken, birilerinin gölgesi
altında var olmayı reddederek en büyük minimalist felsefeye hizmet etmiştir:
YALIN, TEK ve BAĞIMSIZ bir millet!
Çevresinden
ilham alan, öğrenen; aynı şekilde etrafına katkı sağlayan, ufuk açan bir
mekanizma ile özgün olmayı başarabilmek, böyle bir milletin lideri olabilmek
önce bağımsız ve manipule edilmemiş düşünce kalıplarına odaklanmakla
başlamıştı.
İnanan
biriydi ATATÜRK. Evrenin varlığını yaratan, kimyaya, fiziğe, jeotermale, gen
bilimine, teoloji ve ilahiyat bilimine akıl pergeli ile aynı uzaklıktan bakar,
hepsinin tek bir gerçeğe adandığını bilirdi. Boş laf, safsata ve hurafeleri
kulaklarına değdirmez, insan fikrinden arındırılmış din kitaplarına ulaşılması
için çaba sarfederdi. Yaradan ile kul arasına girebilecek her türlü şahsiyetin,
kaygı bozukluğundan kaynaklandığına inanır. İnsanların kaygılarını fark edip,
bunlar üzerinden yönetmeye çalışan zihniyetleri sadeleşmeye ve arınmaya davet
ederdi, biz buna LAİKLİK diyoruz. Cehalet kaftanını halkının üzerinden sıyırıp
almak istemesi, insanların üzerindeki ağırlıkları kaldırıp, gerçek ışıkla
buluşturmak istemesi de hep minimalist düşünce yapısından mütevellit idi; şöyle
ki:
Cumhuriyet tarihi ile ilgili
kronolojilere bakarsanız, 21 Şubat 1925 tarihinin karşısında şöyle bir ifade
görürsünüz:
“Eskişehir mebusu Abdullah Azmi Efendi’nin (Tolun) Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi önerisi Meclis’te kabul edildi.
Önerge doğrultusunda Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi için Diyanet İşleri bütçesine 20 bin lira tahsisat konuldu.”
Önerinin asıl sahibi Mustafa Kemal Paşa’dır.
“Eskişehir mebusu Abdullah Azmi Efendi’nin (Tolun) Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi önerisi Meclis’te kabul edildi.
Önerge doğrultusunda Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi için Diyanet İşleri bütçesine 20 bin lira tahsisat konuldu.”
Önerinin asıl sahibi Mustafa Kemal Paşa’dır.
Cemalettin Aytemur’un araştırmasına göre Mustafa Kemal, nasıl bir tefsir istediğini yedi maddeyle özetlemiştir:
1-Ayetler arasında münasebetler gösterilecek.
2-Ayetlerin iniş (nüzul) sebepleri kaydedilecek.
3- On okuma tarzını geçmemek üzere kıraatler hakkında bilgi verilecek.
4-Gerektiği yerlerde kelime ve terkiplerin dil izahları yapılacak.
5-İtikatta ehli sünnet ve amelde Hanefi mezhebine bağlı kalınmak üzere ayetlerin ihtiva ettiği dini, şer’i, hukuki, içtimai ve ahlaki hükümler açıklanacak. Ayetlerin ima ve işarette bulunduğu ilmi ve felsefi konularla ilgili bilgiler verilecek.
Özellikle tevhid konusunu ihtiva eden ibret ve öğüt mahiyeti taşıyan ayetler genişçe izah edilecek.
Konuyla doğrudan ya da dolaylı ilgisi bulunan İslam tarihi olayları anlatılacak.
6-Batılı müelliflerin yanlış yaptığı noktalarda okuyucunun dikkatini çekecek gerekli açıklamalar yapılacak.
7-Eserin başına Kur’an hakikatini açıklayan ve Kur’an ile ilgili bazı önemli konuları izah eden bir mukaddime (önsöz) yazılacak.Kaynak: Atatürkün Kuran tefsiri için 7 şartı vardı! - Arslan BULUT
Mustafa
Kemal, mütevazi yaşantısıyla, bolluk ve zenginlik, gösteriş ve tutku
emarelerini yalnızca düşüncelerinde yaşatmıştır. Maddi ve dünyevi varlık
saplantılarından uzak durmuş, hiçbir
zaman zengin sayılmamış, hayatının her
döneminde para sıkıntısı çekmiştir. Mesela:
Halep’ten İstanbul’a dönmek için yol parası olmadığından, özel olarak yetiştirdiği atlarını satmış, annesinin, ihtiyaç içinde olduklarını bildirdiği mektubuna ise; ölümlüğü için ayırdığı parayı harcamasını, yetmezse evden bazı eşyaları satmasını söyletmiştir. Mazhar Müfit’in, “kasadan bir miktar para gönderelim” cevabına ise, “Müfit, sen ne diyorsun! O paranın bir akçesine el sürdürtmem. Hem o para bizim değil. Milletin parası… Ben başka çözüm bulurum.” diye sert bir cevap vermiştir.
Almanların kendisine “rüşvet” olarak gönderdiği bir
miktar altını ise elinin tersiyle itmiştir.
Ata’nın mal varlığının çoğu kendisine bağış ve hediye
olarak verilen köşklerden, evlerden, bağlardan ve bahçelerden oluşmuştur.
Atatürk’ün ziyaretleri esnasında kendisine belediyeler tarafından hediye edilen köşkler ise ilk fırsatta iade edilmiştir. Kurmuş olduğu çiftlikleri ise 13 yıl işlettikten sonra bir vasiyet mektubu ile 1937 yılında hazineye devretmiştir.
Atatürk’ün ziyaretleri esnasında kendisine belediyeler tarafından hediye edilen köşkler ise ilk fırsatta iade edilmiştir. Kurmuş olduğu çiftlikleri ise 13 yıl işlettikten sonra bir vasiyet mektubu ile 1937 yılında hazineye devretmiştir.
Atatürk’ün Yalova’da kurduğu meşhur yürüyen köşk ki, bir
ağacın kesilmesini önlemek için bizzat Atatürk’ün verdiği talimat ile biraz
daha ileriye yürütülmesi nedeniyle bu adı almıştır; günümüz iktidarı tarafından
Araplar’a satılmıştır.
Yine bizzat Atatürk tarafından, bataklık, çorak ve fakir
bir arazinin ıslah edilmesi ile oluşturulan Atatürk Orman Çiftliği, günümüz
iktidarı tarafından tarumar edilmiş, on bin ağacı sökülmüş, 300 bin metrekare
arsa üzerine 1000 odalı bir başkanlık sarayı kondurulmuştur.
Atatürk mal varlıklarının
tamamını millete bağışlamak istemiş ancak, kız kardeşi Makbule Hanım sağ olduğu
için mirasın yüzde 25’inin kendisine ait olduğu hatırlatılmıştır. Bunu kabul
etmeyen Atatürk bir çıkar yol bulunması konusunda emir vermiştir.
Bunun üzerine Atatürk'ün mal varlığının tamamını hazineye bağışlayabilmesi için Atatürk'ün isteği ile 1933 yılında Meclis tarafından bir kanun çıkartılmış ve mal varlığının tamamı hazineye bağışlanmıştır. Son günlerinde kendisine hediye edilen ve heyecanla beklediği tek lüksü olan Savarona Yatı’nı ise kullanması nasip olmamıştır
Bunun üzerine Atatürk'ün mal varlığının tamamını hazineye bağışlayabilmesi için Atatürk'ün isteği ile 1933 yılında Meclis tarafından bir kanun çıkartılmış ve mal varlığının tamamı hazineye bağışlanmıştır. Son günlerinde kendisine hediye edilen ve heyecanla beklediği tek lüksü olan Savarona Yatı’nı ise kullanması nasip olmamıştır
Mustafa
Kemal’in günlük yaşantısından, davet protokollerine, özel hayatından giyim
tarzına değin hep bir özen ve zarafet, intizam ve düzen fark ediyoruz. Büyüklük
ve hacim, boyun eğme pahasına kabul edilebilir takıntılar olabilmekte
bazılarımız için. Atatürk az olsun öz olsun mantığında, köklü ve organik bir
millete, tapusuyla bir devlet kurabilmeyi bahşetmiştir.
Önyargı
en büyük düşmanımızdır. Olumlu ya da olumsuz herhangi bir yargı ile
beslendiğimizde, karar verme becerimizi baltalarız. Başkalarının yargıları ile
donatıldığımızda da kendimiz olmaktan uzaklaşır, kanaat önderi sayılan kişinin
tornasından çıkan tek tip model olmaya başlarız. İşte Mustafa Kemal aykırı ve
sade düşünce yapısıyla, hayatı boyunca bu tip insanvari torna tezgahlarıyla
mücadele etmiş, kurulan tezgahları bozmaya ömrünü adamıştır.
Söylemlerinde,
tutum ve davranışlarında her zaman tek mesaja odaklanmış, asla alt yazılı
hitaplarda bulunmamış, ikircilikli davranmamıştır.
Bir akşam sofrada (1926 yazı)
dâhinin tarifi yapılır ve herkes bir görüş ortaya atarken, Atatürk şunu
demiştir: "Dâhi odur ki, ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri
ilk ortaya koyduğunda herkes onlara delilik der." Atatürk'ün taşıdığı
vasıflar, bu tariflerin hepsine ayrı ayrı uyar. Onun dehâsının belirtilerini
incelersek şunları görürüz. O, olağanüstü seziş, kavrayış ve duyuş hassalarına
şu yönleri de eklerdi: Ortaya çıkması muhtemel konu, sorun ve olayları çok
önceden tahmin edip, onlar üzerinde derinden derine dimağını işletir, en kötü
ihtimallere kadar her şeyi gözönünde bulundurarak gereken tedbirleri
kararlaştırır ve durumun ilerdeki gelişme derecelerine göre bunları kafasında
sıralardı. Amaçlarını iyice tesbit ederdi; kafasında hiç dağınıklığa yer
vermezdi ve hiç bir olay onu boş bulmazdı.
Kaynak: http://www.estanbul.com/ataturkun-zekasi-davranislari-ve-calisma-bicimi-15965.html#.WNoTm9LyjZ4
Kaynak: http://www.estanbul.com/ataturkun-zekasi-davranislari-ve-calisma-bicimi-15965.html#.WNoTm9LyjZ4
Atatatürk’ü
anlamak ve sevmek bunu tercih edenlerin gerçekten çabada olmasını gerektiren
bir eylemdir. Atatürk daha önce de bahsettiğim gibi sözde sadelik, düşünce ve
fikirde, eylemde muazzamlık isteyen bir liderdir. Zekası, kendisine saygı
duymayan ve karalayanlara karşı dahi savunma mekanizması geliştirmez çünkü
kurduğu cumhuriyetin varlığı kendi doğası gereği, ölümsüzlük için
kurgulanmıştır. Yani bağışıklık sistemini de kurduğu devlete entegre edip, dışa
bağımlı/ dıştan desteklenen komplike bir organizasyon kurmamıştır. Atatürk’ün
en büyük minimalist eylemi budur: Kendine kendine yeten, koruyan, iyileştiren
ve gelişen toplum!
“Bunca
yüzyıllar boyunca olduğu gibi, bugün de, milletlerin cahilliğinden ve
bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasi ve şahsi maksatla çıkar
sağlamak için, dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların
memleket içinde de dışında da var oluşu, ne yazık ki, daha bizi bu konuda söz
söylemekten alıkoyamıyor. İnsanlık dünyasında, din konusundaki uzmanlık ve
derin bilgi, her türlü hurafelerden arınarak gerçek bilim ve tekniğin ışıkları
ile tertemiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde
rastlanacaktır.( Nutuk, 2004, AKDTYK, 479)”
Yaşadığı dini sergilemekten uzak,
Yaradan ve kendi arasındaki bağı başkalarının onayına sunma kompleksleri
bulunmayan, maddi hayat uğruna insani değerleri hoyratça harcayan, tükettikçe
hörmetlenen, doğaya hoyrat davrandıkça kendi türüne ve dünyaya ihanet eden
kişiler Atatürk’ün çevresinde olamazdı, olmadı da…
Mustafa Kemal,
Reddetmeyi ve hayır demeyi bilme
cesaretiyle küçülen kaygıları alıp, ahlakı ve salt iyi insan olmaya adanmış
hayatının altında ezerek, gerçeğin tek olduğu bilgisinin marjinal faydaları
gereksiz tüm sesleri susturmuştur.
“Yüce Atatürk’ün, 1923 yılında, “Dünyanın bize saygı
göstermesini istiyorsak önce kendi benliğimize ve milliyetimize bu saygıyı
hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizde gösterelim; bilelim ki,
milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avıdırlar.” sözleriyle
açıklamaya çalıştığımız gerçeğe dikkatlerimizi çekmekte ve hayat tarzımıza
göstermemiz gereken önemi belirtmektedir.”
Yazıma son verirken, Cumhuriyet
tarihinin ilk Sade yaşam felsefesini hayatına uyarlamış Mustafa Kemal’in 5
minimalist davranış özelliğinden de bahsetmek isterim;
1) Net olmak: Gereksiz akıl okumayı ve algı
çeşitliliğini önler
2) Bilimsel bilgiyi referans almak: Bilgi kirliliğini
ve subjektif bakış açıları ile kirlenmiş olan gerçeği temizler, karşılıkları
düzenler.
3) Bağımsız olmak: Aciz ve parazit gibi olmadığımızı,
organizmamıza ihanet etmediğimizi ispatlar.
4) Doğrudan iletişim kurmak: Aracılar kullanarak
iletilecek mesajın kalitesini ve doğruluğunu eksiltmemek, cehaleti silkelemek.
5)Hedonizme hizmet etmemek: “Keyfi” sadece eğlenmek ve
rahatlamak için kullanmak, keyfin esiri olmamak, çalışmak, çalışmak, çalışmak….
Yorumlar
Yorum Gönder