Sadeleşmeyi Göze Almak

  •     Minimalist yaşam tarzının uygulanışı; bir din, bir tarikat ya da bir komite gibi inançları, değerleri, kuralları tek bir eksen üstünde sıralanmaz. Ana hedef AZ’a, ÖZ’e dönmektir. Yöntem sonsuz sayıda olabilir. Mutluluğu ve huzuru benim tabirimle Tanrı’nın zerresi olan ruh’ta, önce de kendi ruhumda duyumsayabilmektir. Her yiğidin yoğurt yemesi farklıdır misali, sosyal medyamda ya da bloğumda empoze etmek, imaj yaratmak gibi bir hedefim henüz olmadı. Benim bu yolda nasıl bir rotadan ilerlediğimi izliyorsunuz sadece. Tavsiye verme haddini dahi ne kendimde ne başkalarında görüyorum . İlham vermek diyelim. Esinlenmek, feyz almak.

  •  Sadeleşmeyi göze almanın arka planından bahsedeyim özetle: Benim için ortalama 20 yıl:  onlarca kayıp yıl, yüzlerce manipule edilmiş hedef için heba edilmiş ay, binlerce sentez baskı ile oksijensiz kalmış mesai saatleri, on binlerce söylenmemiş yürek sıkan “Hayır” ve milyonlarca “alternatif bir hayat-seçilmeyen bir seçenek” ihtimalini sorgulayan an’lık gel-gitler’den vazgeçmek demek. Hep dediğim gibi daha ben doğmadan önce yazılmış bir senaryoda elime verilen rolü en iyi şekilde oynamak için programlanmış, zaman zaman kod hatası veren, arada bakıma gönderilen ve garanti süresi sürekli ötelenen bir robot misali kurgulanmış hayatıma bakıp, neleri kaçırdığımı fark etmek demek.

  •         Kolejde, üniversitede, dil kursunda, holdinglerde, plazalarda, resmi kurumlarda ya da bir kongrede, amazon ormanlarında gibi dikkatli, sonuç odaklı, hırslı ve atak olmak adına; -ki tüm dünya buna başarı diyor- hatırlamadığım yıllara, çekmece dolusu diploma –sertifika-başarı belgesi sığdırmak uğruna; kaç güneşin doğuşunu, kaç sevdiğimin iyi-kötü anlarında yanlarında olmayı, kaç km bilmediğim rotaları dolaşmayı, kaç satır kelam etmeyi vb kaçırdığımı tahmin edememek ve vicdan azabı çekmek demek.

  •    Başkalarının (anne-baba-akraba-dost-eşinin ailesi vs) gözünden nasıl göründüğünle ilgili ailede verilen hap bilgi ile ( asla hayır deme, asla olmaz deme, asla kırgınlıklarını belli etme gibi ) mutsuz ve huzursuz olduğunu fark etme becerisini bile yitirdiğini, kendi hayatına yabancılaştığını fark etmek, kendine bu kadar yüklendiğin için suçlu hissetmek demek.


  •    Sadeleşmeyi göze almak, radikal kararlar vermek, bazılarının saygı duymadığı bu kararlar arkasında tereddütsüz güçlü durmak, bedelini ödemek demek. Enerjini çalan, geldiğinde huzursuzluk-gittiğinde mutluluk veren birtakım insanları hayatından çıkarma kararına erebilmek, bir daha arkana bakmadan yoluna devam edebilmek, bu esnada çirkinleşebilecek söylemlere kulaklarını tıkamak ve sadece yoluna bakmak demek. Sadeleşmek kırmadan incitmeden yol ayrımları demek aslında. Hayatınızın geri kalanında biraz cimri davranmak zorundasınız. Size yarenlik edecek az/öz gerçek dostlarınızla mı devam edeceksiniz. Yoksa zincirleme ilişkilerden doğan her tanışıklığı sırf kalabalık görünsün diye yük mü edeceksiniz? Bu ayrımı iyi yapmak gerekir. Hayatımda istemediğim insanlarla vedalaşırken üzüldüğüm zamanlar da oldu. Kendimi anlatamadığım, susturulduğum ve yaftalandığım zamanlar. Şimdi anlıyorum ki herkes kendi gidiş müziğini kendisi besteliyormuş aslında. Kimi İzmir Marşı, kimi hakaret makamı, herkes kendine yakıştırdığı gibi…

  • Küçülmek demek, beklentileri de küçültmek demekmiş. Yapılmıyor, edilmiyor diye hayıflanmak yerine, yapıldığında minnet duymak, aksi halde stabil kalmakmış küçülmek. Aynı zamanda kendinle ilgili beklentileri de düşürmek, gelebilecek olumsuz eleştirilere de içtenlikle kucak açmak demekmiş. Mesela, eskiden 15 çeşit olan sofrada  3 çeşit gören konuklarıma en iyi yaptığım 3 yemeği sunduğumu söylesem de eskiden benim de içinde olduğum skorcu zihniyeti memnun etmemin imkansız olduğunu artık biliyorum. Sadeleşmeyi göze almak, bu bilgi ile de mutlu yaşamaya devam edebilmek demek.

  • Sadeleşmek demek, yanında alışveriş konusu açılınca çenene sahip çıkıp susmak demek. Biliyorsun, senin de eşya bağımlılıkların vardı. Annen yeter artık dediğinde savaş boyalarını çıkarmaya başlardın. O kadar çalışıyordun tabii ki hak etmiştin, o kadar çocuk bakıyordun tabi ki alacaktın, elbette harcayacak, evi depolaştıracak, canından kıymetli olmayan ne varsa satın alacak ve laf kaldırmayacaktın. Ben bu yola girmeden önce bana yol gösterenlere verdiğim tepkileri şimdi ben alıyorum. Şefkatle kabul ediyorum. Akıl hocası değilim, kimseyi de yargılamıyorum, itici ve bilge görünmemek için de harcama yapacak değilim. Yani bu yola girmek demek: DENGE demek. Arkadaşlarınla öğlen çıktığında herkes kebap yerken sen evden getirdiğin ıspanağı yiyorsan minimalist değil antipatik ve sersem olursun. Elbette ki minimalizm cimrilik değil, aksine keyif anlarına kaynak yaratma becerisidir. Ve artık bana haz veren şey evde 3 model varken gidip 4. model güneş gözlüğü almak değil. Dolayısıyla alışverişte net bir şekilde de hayır diyebilmektir. Denge, uyarlama, bulunduğun haz noktasının şeklini alma…

  • Bu yola çıkarken en çok eşya atmaktan değil de (elden çıkarmak, bağışlamak, satmak vs) insanlarla ilişkinizi, ailenizle ilişkinizi hatta tüm canlılarla ilişkinizi gözden geçirmek, derleyip toparlamak, güncellemek ve son kullanma tarihi geçenlere hızla yol vermek kısmının hırpalayıcı olduğunu tahmin ediyordum. Yanılmışım. Hırpalayıcı çok yumuşak ve hafif kaldı.  Çok yorucu, emek isteyen, insanı içine döndüren, eski defterleri açtıran, kapanmamış hesapları bulduran çok sorgulatan bir süreç. Hemen de bitecek sanmayın sanırım ömür boyu da azalarak sürecek. Manipule edilmiş hayatlarımızı en başta en yakınlarımızın etkisinden kurtarmak için her an tetikte olmak da insana ağır geliyor belli bir yaştan sonra. Dolayısıyla sürekli savunma mekanizmalarınızla hantal hantal gezmek yerine oturup paşa paşa anlatmanız gerekecek birçok şeyi. Çoğu insan “farkında olmadan “ manipule ediyor bu yüzden bu konuşmaları yaparken de hep bir çatışma yönetimi yapmış olacaksınız. “Anneciğim bana çocuğuma çok tolerans tanıyorsun deme” diye kestirip atamayacak; çocuk yetiştirme konusunda annenizin yaptığı manipulasyonu ve kendi egosunu masaya yatıracaksınız.Çocukluktan kalma yaralarınızı anlatacak belki, yeni nesil anneliği öğreteceksiniz. O terliği 30 küsür yaşında da olsanız, yeme pahasına gerçekleri açık açık konuşacaksınız ki, bundan sonra ilişkiniz daha sade ve net olsun. Aynı şekilde kayınvelidenizle örneğin; “bana sürekli dua ettiğin için teşekkür ederim” demek yerine, bana işsiz olduğumu her fırsatta hatırlattığın ve kendimi aile ekonomisine katkıda bulunamadığım için eksik-yetersiz; oğluna yüklendiğim için de “yük” olarak hissettiriyorsun o yüzden lütfen benim için üzülmeye devam etme diyebileceksiniz. Bu cesaretinizin sonunda kısa vadede belki üzülecek ama uzun vadede siz kazanacaksınız. Ben şimdilik kısa vadeli bölümdeyim ve sadeleşmeye inanmak demek, bu vadenin biteceğine inanmak, bu tarz diyaloglara göğüs germek ve dik durabilmek demektir. Bunları bir de eşinize, çocuğunuza, patronunuza, kardeşinize, komşunuza uyarlayın: Onlarca manipulasyondan korunma konuşması: ZOR.

  • Sade hayat demek, bazı alışkanlıklarla da güreşmek demek. Beni anneannem büyüttü, çok titiz bir kadındır. Şimdi her gün ev süpüren, haftada 10-12 makine çamaşırı olan bir kadına, süpürgeyi haftada 1 ‘e, çamaşırı saat 22:00’den sonra haftada 5’e düşürtmek kolay olmadı çünkü alışkanlıklar reflekse dönüşmüştü. Yaptığım analizlere göre zamanımın ciddi bir kısmının böyle pratik-5 dakikalık iş dediğim rutinlere aktığını görünce şaşırdım. Ondan sonra durdum ve azaldım. Bu yazıyı yazarken hala karşı koltuktaki katlanacak çamaşırlar konsantrasyonumu bozsa da, alt satıra geçip devam edeceğim. Ah zaten şu odağımızı kaydıranlar:

  •  Minimalizm demek benim için aslında nefs demek: Sabah kalkmam ve akşam yatmam arasında geçen sürede hep kontrollü ve farkında olmaya çabalamam demek. Hani bir an otomatik pilota alsam devreleri, gidip X markanın indirimindeki maskarayı alacağım, ya da karnım tokken bir paket çikolata yiyeceğim ya da kızıma oyuncak alacağım.  Çünkü bu: duyguların yerini eşya ve para harcamakla doldurma eylemini çok yaptım ve uzun yıllar benim normal’im bu oldu. Evin şeklini değiştirince bile insan yanlışlıkla farklı yere oturabiliyor ya, yeni hayat tarzı da belli bir tecrübe ve olgunluğa erdiğinde sanıyorum bu nefs kaymaları da son bulacak. İşte o zamana kadar otomatik pilotu izne yolluyorum ve minimalizm artık: otomatik pilotuma vuslat demek.

  • Yiyecekler konusu için en az 3-4 ayrı başlık düşünüyorum. Bedeller konusunda da değinmemde fayda var çünkü işin emek kısmı çok vaktimi-vaktimizi alıyor. Sadeleşirken en çok zaman yarattığım eylemlerden biri oldu yemek pişirmek. Planlama, alışveriş, pişirme, sunma, toplama ve saklama süreçlerinin aynı işletmelerdeki gibi süreç haritalarını çıkarıp, iş bölümlerini yapıp görev tanımlarını belirledik eşimle. Gülmeyin cidden yaşamımızın rutinler kısmını işletme mantığı ile yönetmeye karar vermek bizce evliliğimizde yaptığımız en iyi şeydi. (Kızımız dışında) Bunun için çalıştım. Eşimi ikna etmek büyük bir bedeldi, karşımdaki Boğa burcu ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Belli işlerin üstüme yapışması, bu işlerden dolayı doğuştan kurban hissetmem, yalnız zamanlarıma olan hasretim, kendime yabancılaşmam beni bu konuda acil eylem planına itti. Kızıma bakmak için işten ayrıldığımda eşim ek iş bulup akşamları da çalışmaya başlamıştı. Bu dönemde kızımla yalnızca ben ilgilendiğim için eşim, ek işi sonlandığında da kızımızla geçirdiği vakti düzenlememişti (revize!). İşte bunu da düzenledik. Artık daha fazla vakit geçirerek hem deneyimlerini güçlendiriyorlar hem de ben bireysel zaman yaratabiliyorum. Görev tanımları konusunda da kağıt üstünde net, pratikte duygusalız, birbirimizin moduna göre görevler arası geçiş yapabiliyoruz. Ha bu noktaya gelene dek, çocuğun ve mutfağın sorumluluklarını paylaşana (delege etmek de diyebiliriz) dek gerçekten çok yoruldum. Yakın çevrem bilir kızımın sadece bana tabi olması, tüm özgürlüğümü elimden almıştı. Bunda benim de hatam büyük. İşte sade bir hayat demek, gerçekleri kabul etmek, kendine acımadan, kendini suçlamadan hatanı da itiraf edebilmek demek.
Minimalist hayata bilinçli bir farkındalıkla geçiş yapmak toplamda kolay değil ancak zor olanın nehrin diğer yakası olduğunu düşünüyorum. Yüklerimi attıkça hem mecaz hem de ilk anlamıyla, hafiflemeye, daha rahat nefes almaya rahatlamaya başladım. Yolumu, rotamı, yazmayı hatta yüklerimi de seviyorum. Onlar olmasaydı bu mucize de olmazdı. İnsan en çok da uçurumun kenarında kanatlanırmış, beni uçuruma iten tüm sebeplere, minnetle…



Yorumlar

Popüler Yayınlar